Babalık davası olarak ifade edilen bu dava temel anlamda baba ve evlilik dışı dünyaya gelen çocuk arasındaki soy bağının hukuki manada sağlanması için açılan davalardandır. Çocuk ve baba arasındaki soy bağının tanınmasının bir diğer yolu ise baba ile annenin resmi evli statüsünde olmasıdır. Bu bağlamda da babalık davasını soy bağının tespiti için uygulanan belirli oranlarda aile hukuku kapsamındaki davalar olarak değerlendirilebilir.
Babalık Davası Açma Aşamaları
Babalık davasının açılabilmesi için ilk olarak çocuğu doğuran annenin kim olduğunun bilinmesi gerekir. Yargıtay’ın bu alandaki görüşü açıkça babalık davasının açılabilmesi için annenin kim olduğunun bilinmesi gerektiği yönündedir. Babalık davasının açılabilmesi adına önemli olan bir diğer koşul ise çocuk ve başka bir erkek arasında herhangi bir soy bağının var olmamasıdır. Örneğin; evli bir kadının kocası dışında başka bir erkekten hamile kalması ve çocuğun kadının evli olduğu süreçte doğması durumunda Türk Medeni Kanunu’na göre çocuk, evlilik içerisindeki annesinin eşi olan erkeğe bağlıdır.
Davayı açabilmek için gerekli olan son koşul ise ihbar yükümlülüğü şartının yerine getirilmesidir. Bu kapsam dahilinde babalık davasını açacak olan tarafın durumu Cumhuriyet Savcısına ve Hazineye ihbar etmesi son derece önemlidir.
Babalık Davası Zamanaşımı
Babalık davası genel anlamda çocuğun doğumundan önce ya da sonra açılabilir. Anne babalık davasını en geç çocuğun doğumundan itibaren 1 yıl gibi bir süre içerisinde açmalıdır. Fakat, doğan çocuk, anne başka bir erkekle evli olduğu süre içerisinde doğarsa bu durumda çocuk evlilik birliği kapsamında değerlendirilir ve annenin resmi eşine bağlanır.
Bu nedenle babalık davasının açılabilmesi için diğer erkekle çocuk arasındaki soy bağının iptal edilmesi gerekir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda bir yıllık süre içerisinde soy bağı ilişkisinin ortadan kaldırıldığı tarihten itibaren 1 yıllık süre işlemeye başlar.
Bu sürenin geçirilmesi durumunda haklı kılacak nedenler söz konusu ise kanun koyucu ekstra bir aylık bir süre verebilmektedir. Ancak, Türk Medeni Kanunu kapsamında düzenlenen bu süreler niteliği bakımından hak düşürücü süreler olarak kabul edilir. Yani bu süreler azami süreyi geçtikten sonra bir daha açılamamaktadır. Fakat, Yargıtay kararları neticesinde çocuğun dava açma durumu herhangi bir süre sınırına tabi değildir.